hazal ugurlar 님의 프로필

editorial illustration

Açılan bir çift göz doğrudan saate doğru bakıyordu, saat sabahın 7’siydi. Yarım saat daha uyuyabileceğini düşündü. Sonrasında hazırlanıp işe gitmek için yeterli vakti olacaktı. İşte, saat 7 buçuk oldu, düğmesine basılmış bir makine gibi harekete geçti. Yataktan fırladı, işe gitmek için hazırlandı. Pencereden dışarıya baktı, komşusu Naci bey kapı önündeki bitkilerle uğraşıyordu. Evdeki vazoya yaptığı gibi bu adamın da zaman zaman yerini değiştirebilmeyi istedi. 
     
Evden çıktı, arabasına binmek üzereyken Naci bey “günaydın” diyerek seslendi ve konuşmaya devam etti. Akşam izlediği haberlerden bahsediyordu. “Neler olmuş biliyor musun” diyerek başladı anlatmaya kapının önünde. Bir eli arabasının kapısında Naci beyin konuşmasının bitmesini bekliyordu. Naci beyin konuşması biter bitmez arabasına bindi, hafifçe radyoyu açıp yola koyuldu. Radyo sunucusu konuğuna insanların trafikte birbirine hiç saygısı kalmadığından bahsediyordu. İş yerine gelmişti, arabadan inerken “hadi bakalım kafanı kuma gömme vakti geldi” diye mırıldandı. Ofisine geçti, günlük yapılacak işlerin listesine göz attı. Bir yandan çaycının getirdiği kahvesini aldı ve hiç bekletmeden bir yudum aldı. Yapılacak işleri bir sıraya koydu. Kahvesi biter bitmez başlayacaktı. İlk iş muhasebe bölümünde çalışmayan yazıcıydı. Eski külüstür yine sorun çıkarmıştır diye geçirdi içinden. Muhasebe bölümüne gitmesini severdi. O bölümde güzel kızlar çalışırdı. Muhasebe bölümüne yaklaştığında koridora kadar yayılan güzel parfüm kokularını içine çekti. Kapıya geldiğinde kokular kahkahalarla birleşti. Girişte sağ tarafta oturan Merve, dün gittiği filmden bahsediyordu arkadaşlarına. Kızlara selam verdikten sonra yazıcının yanına gitti, kapağını söktü, içini temizledi. Yazıcıya her zaman ki gibi kağıt sıkışmıştı. Onu çıkardı, çalışır hale getirdi. Bu sırada kızlar çoktan dedikoduya geçmişti. Şirkette, yükselişi dalkavukluğa bağlı insanlar çekiştirildi önce. Sonrasında aldatma hikayeleriyle devam etti. İşini bitirip çıkarken kızlar teşekkür etti. Kafasını hafifçe öne eğerek sıcak bir gülümsemeyle karşılık verdi ve odadan çıktı. Sırada insan kaynaklarından Rauf ağabey vardı. Maillerini açamıyormuş. Onunla ilk tanışması da böyle bir arıza üzerine olmuştu. Rauf ağabey yine bir gün maillerini açamamış, gün içinde öz geçmişini elden bırakmasını istemişti. O günden bir hafta sonra da işe başlamıştı zaten. Rauf ağabey Mehmet’in odaya girdiğini görünce, ahşap masasının alt çekmecesine doğru eğilerek köyden getirdiği kuru incirleri çıkarttı ve Mehmet’e ikram etti. İşi uzun sürmedi burada ama Rauf ağabey çay söylemişti. Çayları bitene kadar bir beş dakika sohbet ettiler. Rauf ağabey çalışma şartlarının diğer şirketlere göre çok daha iyi olduğunu ve çoğu şirkete göre aldıkları maaşların yüksek olduğunu anlatıyordu. Mehmet içinden ne kadar şanslıymışız diye geçirdi. Rauf ağabeyin anlattıklarına bakılırsa şirkette herkesin mutlu olması lazım, lakin bizim şirkette mutluluğa ulaşabilen yegane kişiler dalkavuklar ve dalkavukları. Bu sırada Mehmet sürekli kafasını sallayarak Rauf ağabeyin dediklerini onaylıyordu. Rauf ağabeye göre; işsizlik yoktu, iş beğenmeyen insanlar vardı. Aç yoktu, yemek seçen insanlar vardı. Mehmet aynı düşüncede olmasa bile bunu belli etmezdi. Bir kaç kez Rauf abiye bir konuda düşüncesini anlatmaya kalkışmışsa da Rauf ağabey Mehmet’in söyledikleri sanki Mehmet’in düşünceleri değilmişcesine, bu düşünceyi bir kesimin düşüncesi gibi görüp onlara hakaretler yağdırırdı. Sonra Mehmet’i bu kesimin elinden kurtarmışcasına sevinirdi. Mehmet, Rauf ağabeye çay için teşekkür ettikten sonra sıradaki işlere koyuldu. Sırada günlük rutin işler vardı, bütün elektronik cihazların günlük kontrollerini yapıp çizelgelerini doldurmak. Bu işi yaptıktan sonra öğleden sonrası için ofiste bulunan arızalı cihazları onaracaktı. Öğle yemeğinden sonra ofiste oturup arızalı cihazları teker teker tamir etmeye başladı. İkinci cihazı tamir etmeyi bitirmişti, yarın için cihazı kullanılacağı birime gönderilmesi için paketledi. Duvarda asılı duran saate baktı ve mesai saatinin bitimine az kaldığını gördü. Yeni bir cihazın tamirine başlamadı. Masasının kenarında duran içinde birçok farklı şairin şiirlerinin bulunduğu kitaba gitti eli. Rastgele bir sayfa açtı ve okumaya başladı. Nazım Hikmet’in büyük insanlık şiiriydi bu. Çok severdi bu şiiri, keyifle okudu. Bir süre düşüncelere dalmıştı ki kapıdan içeri çaycı girdi. “Son çaylar” diyerek bir çay bırakıp gitti. Eve gitme vakti gelmişti. Arabasına doğru giderken “eğer nefes almak istiyorsan, onlar gibi düşünmek, onlar gibi hareket etmek zorundasın. Buna mecbur bırakıldık” dedi kendi kendine.

Arabasını çalıştırdı, radyoyu açtı. En çok keyif aldığı şey radyo programlarıydı. Ajandası radyo programları listesiyle dolu olurdu hep. Eve dönerken her zaman olduğu gibi trafiği esprili bir dille anlatan radyo programını dinleyip, tebessüm etmekteydi. Yirmi beş dakikalık bu iş ev arası geçen yolda arkadaş olmuştu bu radyo programı ona. İşte yine eve yaklaştı. Uzaktan evinin önündeki park yerinin boş olduğunu gördü ve tebessümün yerini gülümseme aldı. Biraz daha yaklaştığında komşusu Naci beyi kapısının yakınlarında görmese sevinçten kahkaha bile atabilirdi. Arabasını park edip evine doğru yürümeye başladı. Acaba Naci bey bu sefer nasıl esir edecek beni diye geçirdi içinden. Naci bey heyecan içinde “hoş geldin” dedi. Sanki bütün gün onun gelmesini bekliyormuş gibi heyecanla başladı gene cümleye “bugün ne oldu biliyor musun?” Biliyorum ya da bilmiyorum önemli değil ama sorun şu, bilmek istiyor muyum? Keşke böyle sorsaydı; bugün ne oldu bilmek ister misin? Tabi ben daha ağzımı açmadan konuşmaya başladı. Naci beyin torunu bir yerlerde gene bir şeyleri başarmış. Amma başarılı çocuk bu Naci beyin torunu. Her ay kesin bir başarı hikayesini dinlerim. Naci beyi ve torununu biraz övdükten sonra evine girip, kumdan kafasını çıkartabildi. Mutfağa gidip kahve makinesini çalıştırdı ve doğrudan banyoya geçti. Üstündeki bütün elbiseleri yorgunluğunu söküp atarcasına çıkardı. Kendisini buharı tüten suyun içine bıraktı. Yedi dakika olmuştu daha duşa gireli ama kahvenin kokusu gelmeye başlamıştı. Hızlı bir şekilde duştan çıktı, kahvesini doldurup evin küçük ve karanlık odasına geçti.  Önünde duran cihazın kayıt tuşuna basarak konuşmaya başladı “iyi akşamlar sayın dinleyen bugün ne oldu bilmek ister misin?”

                                                                                                    Mustafa UĞURLAR
editorial illustration
게시:

editorial illustration

게시: