Son zamanların en moda tartışma konularından biri. Gezi Parkı olaylarından beri, özellikle edebiyat dergilerinin pek üzerinde durduğu; LGBT bireylerin edebiyattaki yeri. Yazılanların ucu, düşük kalite, avam televizyon dizilerindeki homofobik komedi anlayışına kadar bile dayanıyor, edebiyatta durmuyor yani. En azından benim okuduklarımda durum böyle, yazmaya başlayan kaptırıp gidiyor (ayol).
Ben de durur muyum? Dururum bazen, ama bu gün değil. Madem yazılı, görsel, işitsel, ne kadar basın varsa, LGBT bireyler ve kuruluşlarının içindeki yeri tartışılmaya açıldı, ben de kendi uzmanlık alanımı atıyorum ortaya; Bilgisayar oyunları!
Zaten üçten fazla kişinin okumayacağı bu yazının şimdiden “Amaaaan, yine ‘nerd’e bağladı bu…” dediğini duyar gibiyim (ki bu üç kişiden biri, zaten Facebook’un ‘Rus Kızları Nasıl Tavlanır?’ konulu reklamlarından birine tıklamak isterken yanlış linke basarak geldi buraya - Eğer Facebook’tan okuyorsanız). Diyin anasını satayım, çok da tın!
Malumunuz (ya da değil, hatta büyük ihtimalle değil) uzmanlık alanım ‘adventure’dır, RPG’dir. Karakter ve hikâye temalı, film izler, kitap okur gibi çerez niyetine yenen şeylerdir kendileri. “Al eline silahı, önüne geleni tara, nedenini de sorma!” tipinde değil yani. Bundan güç alarak portfolyomu bir karıştırdım. Dragon Age 2’deki eskortlardan birinin (bir de çizgi romanında var benzeri bir karakter, ama o konu dışı) transseksüel olduğunu hatırladım. Bir de Phantasmagoria 2: Puzzle of Flesh’de varmış sanırım bir eşcinsel, ama onu bilemeyeceğim, götüm yemedi oynamayı. Pek elle tutulur, dişe dokunur, göz hizasında durur tipte birini bulamadım anlayacağınız, bir kişi dışında.
Uyarı! Bu paragraf gereksiz bilgidir: Yok lan, düşündüm de gereksiz değilmiş. Biraz tarih dersi vererek başlayayım.
Final Fight (Haggar, anyone?); kendileri, 1989 ürünü (en sevdiğim yıl), atari salonlarının baş tacı ve çok sayıda karakterini Street Fighter’a terfi ettirebilmiş olmanın yanı sıra, bir klasiktir. Üç tane ayı gibi adamın, 80’li yılların lanetli moda anlayışıyla cehennemin en prestijli katına tek gidiş bilet kazanan, komik güneş gözlüklü ve leopar desenli tayt giyen bissssürü adamı dövdüğü, bildiğiniz platformarcade oyunlarından farksız olmakla beraber, Capcom yöneticileri ve yapacak daha iyi bir işi olmayan çok sayıda hayran arasında hararetli tartışmalar çıkmasına neden olacak bir (belki de iki) unsur barındırmaktaydı bu oyun. Bir (belki de iki) karakter. Poison (ve belki de Roxy) ismindeki karakter(ler).
Oynayan hatırlar. Bu hanım kızlarımız 80’li yılların vazgeçilmezi ve yüz yılın icadıpalette swap teknolojisi (aynı modelin renklerini değiştirerek iki ayrı karakter elde etmek, diğer bir deyişle, aynı bokun laciverdi) ile gün yüzü görmüş, üçlü beşli saltolar atarak ekranın iki yanından giriş yapar, dayaklarını yer, otururlar.
Oyun Japonya’da çok tuttu. Japonya’da kalsaydı da iyiydi, çünkü ABD’ye ihracıyla birlikte Poison ve Roxy kızlarımız, Amerikan rüyasının kadına karşı şiddet uygulanan bir oyunu sineye çekememesi nedeniyle tartışma konusu olmuştur (Kadının yeri mutfak ve damsel in distress modudur arkadaş! Dövüşmez, kendini savunamaz, oturur kahramanını bekler! Now, where’s my sandwich, bitch?!)
Capcom yöneticilerinin bulduğu çözüm basitti. Oyun kutusundaki karakter tanımlamalarına küçük bir detay eklediler. Yetimhanede büyüyen, hamuru asi, ruhu kırgın Poison, bir transseksüeldi (Japonlar newhalf diye bir terim uydurmuşlar bunun için, tahminen buttcheeklerinden). Büyük ihtimalle bu raddede dövülmesi mubah, katli vacip kılındı! “He” zamiriyle tanımlanan Poison’a eşlik eden Roxy, her ne hikmetse bir “she” idi. Gerçi Poison’ yönelik bu tanımlama, oyunun ABD’de piyasaya çıkmasından iki sene önce, Japon sürümlerinde bulunuyordu zaten (Taslakların altında bile newhalf yazıyormuşmuş). Hayır, olay kadın dövmemek, transseksüeli de yaradandan güç almışçasına pataklamak ise, Roxy neden aynı değişikliğe uğramadı, ne ayak? Bu soru hâlâ cevapsız. Ancak kızlarımız, oyunun SUPER NES (Nintendo’nun bir şeysi) sürümünde, (Nintendo’nun zorlamasıyla) iki erkek karakterle değiştirildi. Aynı düzeltme (!) oyunun başka versiyonlarında, kızlarımızın şortlarının boyunu uzatmakla yetinerek de gerçekleştirildi, bu da biline.
Poison çok tuttu, Poison çok tartışıldı. Yattık kalktık, Chun-Li geldi. Yattık kalktık, Giana Sisters geldi.  Yattık kalktık, Tomb Raider serisi başladı. Bilgisayar oyunu sektöründe kadına şiddet tartışması bırakılmıştı, genel olarak şiddet konu alınıyordu artık. Gel zaman git zaman, Roxy unutuldu, Poison ise bir yıldız oldu. Konu kapanmadı, aynı kaldı, “Poison bir erkek mi, yoksa kadın mı?” Dönemin Capcom sözcüsü, ya da baş tasarımcısı, ya da her nesiyse, Yoshinori Ono bir twitinde Poison’ın Japonya’da ameliyatsız, ABD’de ise ameliyatlı olduğunu söylemişti. Kabacası; Japonya’da çükü var, ABD’de yok… İki ülke arasında yapacağı yolculuk, Poison için travma sebebi olabilirdi…
Yıllar geçti, olay bir sonuca bağlanamadı, açıklamalar sürekli değişti. Capcom yetkilileri, Poison üzerine atılan iddiaları ve sorulan soruları kaçamak açıklamalarla yanıtlamak, oyun içi açık uçlu göndermeler yapmak ve internette yayınladıkları karakter profillerini zırt pırt değiştirerek daha fazla soru işareti oluşturmaktan başka bir şey yapmadı bunca zaman. Neden mi? Çünkü hepsi göt… Ancak tek sebep bu değil tabi. Tartışmalı geçmişi sayesinde Poison, Capcom’u gündemde tutan sayılı etkenlerden biri oldu yıllar boyu ve konunun muallâkta kalması, çalışanların da işine gelmedi değil hani. Hakkında bunca dedikodu dolaşmasaydı, antik bir atari oyununda bir dakikalığına görünen bir karakter nasıl olurdu da yirmi yıl tartışılırdı?
“Tartışacak ne var ki? Olay yapımcı firmanın elinde.” dediğinizi duyar gibiyim, az şizofren değilim hani.
Oyuncu milleti acayiptir azizim. Yani, aktör anlamında değil, oyun oynayan insan babında. Memnun edemezsiniz bu pislikleri. Hep daha yenisini, daha fazlasını ister, “dövüş sistemi iyi ama RP öğeleri sıfır” diye yakınır, “diyaloglar geliştirilmiş ama mekânlar iyi tasarlanmamış” diye bıdırdanır, “Citadel DLC eğlenceli ama Kelly Chambers yok” diye hayıflanır, aksırır, tıksırır, bazen de öfke kusmak için sosyal medyayı kullanır. İşte Poison’la ilgili olarak da böyle bir spekülasyon ve şikayet silsilesi gösteriyor kendini.
“Yersiz bir sansür yüzünden atılmış bir iddia, çok gereksiz, değişmeli bence!” diyenler, aynı sansürü bu sefer de transseksüellere uyguladıklarının farkında değiller mi, yoksa sanal sapkınlıklarını tavana vurdurup, resimlerine bakarken mastürbasyon yaptıkları kadının aslında bir erkek olduğunu düşünmek mi kanlarına dokunuyor, bilemeyeceğim. “Karakterin cinsiyeti oyuna kesinlikle bir şey katmıyor, kime ne ki?” diyenlerin de aklından, “Bir şeyleri dövebildiğim bir oyun olsun, karakter ve hikâye heeeeç umurumda değil.” düşüncesinin geçtiğini tahmin ederek, kendilerini Mortal Kombat’a yönlendirmek de geçmiyor değil içimden. Onun öyküsü yok da değil hani, daha vahşidir kendileri, o yüzden. (Oynamayı beceremeyip de cutsceneleri youtube’dan izleyen insan bakış açısıdır bu).
Poison’ın eteğinin altında dönen dümenler hayranlarını meşgul ederken,  Capcom’u da gündemde tutuyor, yıllardır. Poison’ın doğduğunda nasıl olduğu üzerine yapılmış NET bir açıklama hâlâ mevcut değil, fakat şu an ki kimliğinin pek de sorgulanacak durumda olmadığı aşikâr. Reklamın iyisi kötüsü olmaz ve sisin sebebinden çok, arkasında neler gizlediği olur merak konusu, her zaman.
Bence bıraksınlar Poison’ı, takılsın kafasına göre. Onu ilginç kılan, hakkındaki bilinmeyenin değişkenliğidir, başka da bir numarası yok…
Poison
Published:

Owner

Poison

Poison var.

Published: