Ortalıkta çocuktan eser yoktu. Yakınlarında pek kimse yoktu ama öyle bir seslenmişti ki, uzaktan bir fener ışığı belli belirsiz sırtına vurdu. Oturduğunu fark eden insanlar ''sarhoştur'' diyerek önemsemedi. Birileri belli belirsiz kafalarını çevirip sahilin kenarında oturmuş, gecenin bir vakti haykıran adama anlamsızca baktı. Sustu. Çocuk kaybolmuştu. Ay'ı izlemeye devam etti. Düşünmekten kendini alıkoymanın bir yolu muydu kendi bile bilmiyordu ama bunca şeyden sonra yapabileceği tek şeyin yakamozu izlemek olduğunu bilmesi canını pek yakmıyordu da. İç geçirdi. Denizden gelen su tanecikleriyle ıslanan yüzünde belirsizlik her zamankinden daha fazlaydı. Bir şeyler için çoktan geçmişti ama denemekten de zarar gelmezdi. Pes etmemişti. 
   Yanına kendinden yaşça büyük, ağabeyi sayılabilecek bir adam geldi. Müsaade istemeden oturdu. Garip karşıladı. Bu ona göre büyük bir saygısızlıktı. Ama gecenin bir körü tanımadığı bir adamın yanına oturmasına takılamayacak kadar boşvermişti. Evini düşündü bir an; bahçe kapısını kitleyip kitlemediğini, biraz su biraz yem bırakıp bırakmadığını hatırlamaya çalıştı. Bilemedi. Adam yanına oturdu. Hafif seyrek kır saçları deniz dalgaları gibi dalgalanıyordu. Selam dahi vermeden yanına oturan o adamın samimiyetsizliğine bozuk atmaya bile mecali yoktu. Aralarında yarım metre var veya yok şekilde birkaç saniye, dakika oturdular. Adam, elini cebine götürdü. Bir şeyleri arar gibiydi. 
Önce bir fotoğraf çıktı. Yaşlı adamın gözleri dolunca, dayanamadı. Alınmayı, gücenmeyi bir kenara bırakıp bir yakını, belki de oğlu olduğunu düşünerek onun adına keder ve dünyanın geri kalanı adına utanç duydu. Yaşlı adam, fotoğrafı, ceketinin sol iç cebine koydu. Aramaya devam etti; meraklı bakışlar eşliğinde sonunda sigara paketini buldu. 
   Evet, aradığı o şey bir sigara paketiydi. Tablayı açtı, bir tane almadan evvel ikramda bulundu. Tam bir dal sigara alacaktı ki; kalın, sigara içmekten olduğu fark edilir cinsten babacan bir sesle, ''bunu içtikten sonra evine gideceksin genç adam.'' diyen yaşlı adamı kafasıyla gülümser bir ifade takınarak onayladıktan sonra, cebinde her zaman taşıdığı çakmağıyla yaşlı adamın sigarasını yaktı. Sigara kullanmaz ama çakmak taşımayı severdi. Yaşlı adamın ilk nefesinden sonra, sigarasını yakabilmişti.. Rüzgãr, su baloncukları, ağız birliği etmiş gibi; engel olmuşlardı yakmasına. Sigarasını yaktı. İkisi de hiçbir şey konuşmadı. Bir süre geçti, denizin ürkütücülüğünü hafifleten yakamozu izleyen iki yabancının hiçbir şekilde konuşmadığı zamanlar pek nadirdir. Sebep de bu ya, hafif bir tebessüm ve hafif bir kafa hareketiyle kalkmak için hamlede bulundu. Yaşlı adam istifini bozmadı. 
   İç sesiyle bile kavga edebilen o adam, şimdi sessizce evinin yolunu tutma peşindeydi. Biraz yürüdü, anayola çıkana kadar.. Ki, bir anda denizin ortasından geldiğini düşündüğü ''İmdat!'' çığlıklarına kulak misafiri oldu. Ufak bir çocuk sesi gibiydi, belli belirsiz. Kimse görmüyor muydu, kimse duymuyor muydu? Çevresine bakındı. Görmüyordu ama duyuyordu. Denizin her zamankinden biraz daha dalgalı olmasından ve gecenin karanlığından sebep seçilemiyordu da. Yaşlı adama baktı. Yanına koştu. Yaşlı adam, öyle sessizce izliyordu. Üzerindeki kıyafetlerden birer birer kurtuldu, en yalın hãliyle dönüp arkasına bir kez daha baktı. Hiç kimseyi görmedi. Yaşlı adamın gözlerinin içine baktı; telaş, hüzün, acı ve sevinç bir arada gibiydi. Suya atlamadan evvel kafa karışıklığıyla her şeyi sorgulamak istedi, saniyelik dahi olsa ama buna bile zamanı yoktu. Her şey tam da olması gerektiği gibiydi zamanlama olarak. Yakamozun en derinlerinde, denizin karmaşasında görünmez olana dek yüzdü. Sonra... Birkaç parça eşya, dalgalarıyla dövülen çakıl taşlarının tınısı ve Ay'ın parıltılarını saçmasına müsaade ettiği kadarıyla parlayan denizin verdiği güzel pozlar. Ötesi.. Ötesi başka bir hikãyenin konusu. Unutmayalım ki, bu bir öykü ve hayat her şeye rağmen çok güzel. 

                                                                    :) 
                                                          

Sahil Çıkmazı - Final
Published:

Sahil Çıkmazı - Final

Published: